Skip to content Skip to left sidebar Skip to right sidebar Skip to footer

Yassıada

Yassıada Rehberi | Demokrasi Ve Özgürlük Adası

Yassıada Rehberi | Demokrasi Ve Özgürlük Adası

Yassıada | Demokrasi ve Özgürlük Adası

Yassıada son yıllarda insanlar tarafından oldukça merak uyandırıyor. 27 Mayıs Darbesi zamanında gerçekleşen Demokrat Partililerin yargılanmaları ve ardından alınan kararlar ile pek iyi anılmayan bu adadan darbe izlerini silmek adına Demokrasi ve Özgürlük Adası olarak yeniden adlandırıldı.

Yassıada Nerede?

Demokrasi ve Özgürlük Adası olarak da anılan Yassıada, Marmara Denizi’nin ve Prens Adaları’nın (Büyükada, Heybeliada, Burgazada, Kınalıada, Sedef Adası, Yassıada, Sivriada, Tavşan Adası, Kaşıkadası, Vordonisi) en küçük adalarından biridir. Bu minik adanın eni 185, boyu 740 metre, yüzölçümü ise 18,3 hektardır. Yassıada biri sivri, diğeri ise yassı görünümde olan birbirine oldukça yakın iki metruk adadan yassı olanıdır. Ada arazisi düz fakat sahil kesimleri denize dik olarak inmektedir. İstanbul’a çokça yakın bir konumdadır. Sivriada’ya 0.9, Burgazada’ya 2.67 ve Kadıköy’e 6.27 deniz mili uzaklıktadır.

Yassıada Tarihi

Bizanslardan Osmanlıya birçok din adamı, imparator ve prens sürgünlerine ev sahipliği yapmış Prens Adaları arasında bir ada vardır ki Türkiye siyasi tarihi için adını kazımıştır tarihe. Eski adıyla platy (platea), bilinen adıyla Yassıada, Türkiye siyasetine malzeme olmuş adıyla ise Demokrasi ve Özgürlükler Adası. Bir dönem Türk edebiyatının ünlü şairlerinden Faruk Nafız Çamlıbel’in de tutuklu olarak bulunduğu adanın tarih içinde birçok kez kullanıldığı görülmekte. Bizans döneminde adada kullanılan hapishane ve yeraltı zindanları da İstanbullular ve ilgililer arasında oldukça üne sahiptir. Bu yeraltı zindanlarında günümüze kadar sürgünlere türlü işkenceler edilmiştir. Biçiminden ötürü Bizanslılar tarafından yassı anlamına gelen “platy” sıfatı ile isimlendirilmiş ada hakkında ilk tarihi kayıtların IV. Yüzyılda tutulduğu bilinmmekte. Ancak, adanın tarihi aslında tartışmalı bir konumda; yaygın görüş, içinde yeraltı zindanları ve hapishaneler olan ada tarihinin çok çok daha eski olduğu yönünde.

Kilise ve manastır, mahzen ve işkenceler, Deniz Kuvvetleri, İstanbul Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi, kurulan mahkemeler, verilen idam kararları arasında verilmesi gereken farklı bir bilgi ise Marmara Denizi’nin tek balık çiftliğinin de Yassıada’da bulunmasıdır. Gökkuşağı alabalığı ve Çelikbaş alabalığı burada yetiştirilmektedir.

İlgi çekici hikayesi ile Prens Adaları arasından sıyrılan Yassıada’da bir de Türk siyaset tarihini yakından ilgilendiren bir olaya tanıklık edilmiştir. Demokrat Parti mensupları yargılanmış, Adnan Menderes le iki bakanın idam kararı burada alınmıştır.

Doğu Roma İmparatorluğu

Yassıada Mahzenleri

Yassıada’ya sürülenlerden bilinen ilk isim ise Ermeni Başpatriği I. Nerses’tir. İmparator Valens tarafından Yassıada’ya sürgüne gönderilen Nerses’in ardından IX. Asıra kadar ada hakkında herhangi bir kayıta rastlanmamaktadır. Adanın, ilerleyen dönemde popüleritesinin artmasına neden olan durum ise adaya ilk önce Platea Manastırı’nın daha sonra din adamı İgnatios’un Meryem Ana adına yaptırdığı mihrap ve Kırk Azizler Kilisesinin inşa edilmesidir. İlk zamanlar yalnızca kilise görevi gören yapıların işlevi zamanla değişecek, alt katlarında bulnuan mahzenler zamanla işkence ve ölüm odalarına dönüşecektir. İgnatios’un yaptırdığı kilisede yaşanan olaylar neticesinde, kendisi ile imparatorluk arasında anlaşmazlık çıkmış ve böylece İgnatios ve yandaşları da bu korkunç mahzenlere kapatılmıştır. Bir yandan keşişlerin inziva için çekildiği, diğer yandan sürgünlerin işkenceler gördüğü adanın tarihi, ne kadar acı dolu sahnelere şahit olmuş olsa da aslında üzerinde ve içinde bulunan miraslarıyla günümüzde ne kadar değerli olduğunu kanıtlıyor.  

Kilisenin altında bulunan yeraltı hapishanesi hakkında bilinen yorumlardan bir tanesi 19. Yüzyılın son dönemlerinde adayı ziyaret etmiş seyyahlardan Gustave Schlumberger’a aittir. Schlumberger, mahzenlerin asla akıldan çıkmayacak kadar korkunç olduğundan, insanların burada yemek ve su ihtiyaçlarının belirli deliklerden atılarak verildiğinden, iktidar ile zıt düşen yahut yönetim üzerinde hak iddia eden her kimsenin burada ölüme ya da barbarlara teslim edildiğinden bahsetmiştir.

Yassıada Mahzenlerinin ve Kırk Azizler Kilisesinin durumu Haçlı Seferlerinin ardından köklü olarak değişmiştir. Haçlı Seferleri ile beraber Latin korsanlarının da İstanbul’a 1182 yılında saldırması ile Prens Adaları da gözlerden kaçmamış, herbiri yağmalanırken; 1204 yılında adanın peşini bırakmayan yağmacılar tarafından Yassıada’daki kilise de yakılıp yıkılmıştır.

Osmanlı İmparatorluğu

yassiada eski yapilar

Haçlı seferlerinin ardında bıraktığı tahribat Prens Adaları’nın herbiri için ayrı bir yıkımı gösterirken, Yassıada saldırı ve yağma almaya 14. Yüzyıla kadar devam etmiştir. 14. Yüzyılda, ada için uzun sürecek bir sessizlikten önece, Rus korsanları manastıra gelerek buradaki 22 keşişi öldürmüş ve manastırı da harabeye çevirmiştir. Kanlı tarihine bir olay daha eklenen Yassıada için burada bir “es” verilmiş, Yıldırım Bayezıd’ın oğlu Musa Çelebi ile İmparator Ionnes’in oğlu Manuel’in Yassıada açıklarında karşı karşıya gelmesi ve Osmanlıların mağlubiyeti ardından hazine avcıları dışında ada gözden düşmüştür.

Sultan Abdülmecid’den 1858 yılında adayı satın alan İngiltere sefiri Sir Henry Bulwer sayesinde adanın değişimi başlar. Bulwer, adada birçok ölüme ev sahipliği yapmış kilisenin üzerine bir kale inşa ettirmiştir. Bununla da kalmamış, adaya bir çiftlik evi yaptırarak adada tarım faaliyetlerine de girişmiştir. Adayı fidanlar ile yeşillendiren Bulwer’ın bu faaliyeleri sayesinde ada sonraki yıllarda “Bulwer Adası” olarak anılmaya başlanmıştır. Zaman içinda adaya yaptığı masrafların altından kalkamayab Bulwer en sonunda adayı birçok söylentinin gölgesinde satılığa çıkarmıştır. Denilenlere göre, Bulwer olası bir İngiliz işgalinde burayı yardım ve yataklık etme amacıyla düzenlemiştir. Bu durumdan pek hoşnut olmayan Osmanlı Devleti satışı engellemek için elçi ile uzun konuşmalar gerçekleştirerek onu vazgeçmesi konusunda ikna eder. Osmanlı Bulwer’in adayı bir Türk’e satmasını istemesi üzerine ada Mısır Hıdivi İsmail Paşa’ya satılır. Fakat, bir süre geçtikten sonra İsmail Paşa buradan sıkılarak ada ile ilgilenmeyi bırakır. Yassıada’ya birkaç bekçi yerleştirerek adayı terk eder.

Türkiye Cumhuriyeti

yassiada yapilar

1947 yılına gelindiğinde Yassıada Deniz Kuvvetleri tarafından satın alınarak, oldukça modern bir deniz eğitim tesisi inşa edilmiştir. Bulwer’in yaptırmış olduğu yapıları koruyarak, erlerin kullanması amacıyla lojmanlar, spor sahaları, tesisler, yemekhane ve silahhane gibi çokça yeni binalar yapılmıştır. Burası bir eğitim merkezi olmuş ve eğitim merkezinin faaliyetleri 1960 yılının Mayıs ayına kadar devam etmiş ardından ihtilal olmuştur. Merkez ise o yıllarda Demokrat Parti üyelerinin yargılandığı bir mahkemeye dönüştürülmüştür. İstanbullular arasında popüleritesi o dönemde artan ada Türkiye siyasi tarihine geçecek Adnan Menderes idamı kararına ev sahipliği yapmıştır.

Yassıada Mahkemeleri’nin son bulmasının ardından, ada yine Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na verilerek kaldığı yerden eğitim vermeye devam etmiş ve 1978 yılına kadar eğitim faaliyetlerini sürdürmüştür. Bu yıldan sonra Yassıada yine sessizliğe mahkûm edilmiştir. 1993 yılına gelindiğinde İstanbul Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi açısından uygun bir çalışma ortamı sağlayacağı düşüncesi ile enstitüyü buraya taşımışlardır. Eğitimin sürekli hale gelmesiyle hocalar ve öğrenciler için adaya ulaşım kolaylaştırılarak günde iki kez vapur hattı sağlanmıştır. Fakat zamanla uzaklığın beraberinde getirdiği sorunlardan dolayı 1995 yılında Su Ürünleri Fakültesi’nin de Yassıadayı terk etmesi ile ada yine boş kalır.

Marmara Denizi’ne ait tek balık çiftliği Yassıada’da yer alıyor. Burada Gökkuşağı alabalığı ve Çelikbaş alabalığı yetiştiriliyor. Ayrıca İstanbul’a çokça yakın ve deniz trafiğinden arınmış bir şekilde olmasından dolayı hafta sonlarında şehirde yer alan dalış kulüpleri için eğitim alanı oluşturuyor.

Yassıada Mahkemeleri ve Yargılamalar

yassiada mahkeme

Yassıada’nın adı esasen duyulmaya 1960’da 27 Mayıs Darbesi’nde kurulan mahkemeler ile başlamıştır. İhtilal yönetimi, bir “Yüksek Adalet Divanı” kurarak zamanın hükümet yetkililerinin yargılamaları yapmaya başlamıştır. Bu mahkemelerde Demokrat Partililer yargılanarak, 15 sanıktan Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu idam cezasına mahkûm edilerek İmralı Adası’nda infazları gerçekleştirilmiştir.

İki eski bakan ve bir başbakanın idamını getiren yargılamalar Yassıada’da gerçekleştiğinden, kaynaklarda bu olay “Yassıadada yargılamaları” olarak geçer. 27 Mayıs 1960 darbesinin ardından Demokrat parti üyeleri ve yönetiminin iktidardan uzaklaştırılarak darbeyi gerçekleştirenler tarafından burada yargılandığı davalar bütünüdür. Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve başbakan Adnan Menderes bir müddet burada hapsedilmiştir. 12 Haziran 1960’ta yrürlüğe giren yasa ile Yüksek Adalet Divanı ve ardından sanıkların araştırılması için Yüksek Soruşturma Kurulu kurulmuştur. Yüksek Adalet Divanı’nın ölüm ve infazlar hakkında değişmez kararı o dönemde ancak Milli Birlik Komitesi’nin onayı ile değiştirilebilirdi.

14 Ekim 1960’ta başlayan bu süreçte eski Cumhurbaşkanı Celal Bayar, eski Başbakan Adnan Menderes, son bakanlar kurulu üyeleri TBMM başkan ve başkanvekilleri, Tahkikat Komisyonu ve kurulmasında adı geçen milletvekilleri, eski Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun da dahil olmak üzere 395 milletvekili ile toplam 592 sanık anayasa suçlarından yargılandılar. Yargılamalar, Türkiye tarihinde ilk defa bir Cumhurbaşkanının yargılandığı ilk dava olan 14 ekim 1960 – 24 Ekim 1960 tarihleri arasında gerçekleştirilen “Köpek Davası” ile başlamıştır. Bu davada Afganistan Kralının Bayar’a hediye ettiği Afgan Tazısı cinsi köpeğin satılması ve parasıyla İzmir- Ödemiş’in Mursallı köyüne bir çeşme yaptırmasını konu almıştır. Bu davanın ardından 6-7 Eylül olayları, Bebek davası, Vinileks Şirketi davası, dolandırıcılık davası, arsa davası, Ali İpar davası, değirmen davası, örtülü ödenek davası, radyo davası gibi çeşitli konulardan sanıklar yargılanmıştır.

Sonucunda anayasayı ihlal davasından da bazı sanıkların idamına, bazılarının müebbet ve ağır hapse mahkum edilmesi kararlaştırılmıştır. 15 Eylül 1961 yılında açıklanan mahkeme kararıyla 592 sanıktan 123’ü beraat etmiş, 5’i hakkında açılan dava düşmüş, 15’i idam, 31’i ise müebbet hapis ile cezalandırılmıştır. Çıkan karara göre muhtelif hapis cezası yatacak olanların sayısı ise 418’dir.

15 idam cezasından Celal Bayar, Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın cezası onandı. 65 yaşın üstünde olan Celal Bayar’ın idam cezası ise müebbet hapise çevrildi.

İnfaz Sonrası Ne Oldu?

Adnan Menderes, idam edilen ilk ve tek Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak Türkiye siyasi tarihine geçti. 11 Nisan 1990’da TBMM tarafından kabul edilen kanun ile Menderes, Polatkan ve Zorlu’ya itibarları iade edildi. Naaşları ise 29. Vefat yıldönümünde yani 17 Eylül 1990 tarihinde, katılanlar arasında dönem Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın da olduğu bir törenle Vatan Caddesi üzerindeki anıt mezara taşındı. Yargılamalar sonrası ise ada tekrardan Deniz Kuvvetleri’ne teslim edilmiş ve faaliyetlerine 1978 yılına kadar kaldığı yerden devam etmiştir.

Yassıada Yargılamarı’nın hukuki dayanağı ise TBMM’ye yapılan bir kanun teklifi ile kaldırıldı. Genel kurulda 24 Haziran 2020 günü kabul edildi ve yasalaştı. Yüksek Adalet Divanı’nın kullandığı yetkilerin hukuki dayanaklarını oluşturan ve halen yürürlükte olan hükümler, geçmişe dönük olarak yürürlükten çekildi. Dönemin Meclis başkanı Mustafa Şentop, “TBMM bugün sadece tarihi bir oturum gerçekleştirmekle kalmadı, aynı zamanda millet hafızasında derin izler bırakan bir karanlık girişimi ve bunların dayandırıldığı sözde kanuni düzenlemeleri yok sayarak, darbeyi ve bu zihniyeti, tarih önünde ve millet vicdanında mahkum etti.” sözleriyle değerlendirmiştir.

27 Mayıs Darbesi ardından Demokrat Parti İstanbul milletvekili olan Faruk Nafiz Çamlıbel’in Yassıada için dizileri.

Yassıada

Bilmiyor gülmeyi sakinlerin binde biri;
Bir vatan derdi birikmiş bir avuçluk karada
Kuşu hicran getirir, dalgası hüsran götürür;
Mavi bir gölde elem katrasıdır Yassıada.

Yassıada Projesi ve Adanın Betonlaşması Nasıl Oldu?

yassıada imara acilmasi sonrasi

Yassıada’nın “Demokrasi ve Özgürlük Adası” adı altında 2013 yılında yeniden düzenlenmesi için bir proje başlatılmıştır.  Yassıada’da çalışmalar uzun zamandır kesintisiz devam ediyor. Ada içerisinde 125 odalı bir otel, 600 kişilik konferans salonu, müze, kafeterya, restoranlar, helikopter alanı ve seyir terasları yer alıyor. Bunların dışında adada 1200 kişilik bir cami de bulunuyor. Projenin maliyetinin yaklaşık 500 milyon lirayı bulması bekleniyor. Projenin tamamlanması ile adanın eski yemyeşil halinden pek eser kalmadığı görülüyor.

Yapılan açıklamalara göre Yassıada projesinin temel amaçlarından biri de adanın Bizans döneminden beri oluşturduğu ve devamında süregelen politik algıyı silerek yeni bir bakış açısı kazandırmak. Tarihte yaşanmış olan olumsuz olayları görmezden gelerek değil daha çok onlardan ders çıkartmak.

Ancak TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi, gerçekleştirdiği basın açıklaması ile hukuksuz ve doğal çevreye saygısız olan bu projeye tepkisini 14.05.2015 tarihli “Yassıada ve Sivriada’ya Dokunma” başlığı ile bir basın açıklamasında kınıyor,

Basında çıkan haberlerden Yassıada’ya yapılması planlanan “turizm ve kongre merkezlerinin” temelinin yargı süreci devam ederken 14 Mayıs 2015 (bugün) günü başbakan tarafından atılacağını öğrenmiş bulunmaktayız.Marmara, İstanbul ve Adalar ekosistemi ve doğal yaşamı açısından vazgeçilmez önemi olan Yassıada ve Sivriada’nın oteller, marinalar, kuaför salonları, bungalovlar, otoparklar ve hamamlarla doldurularak inşaat ve siyaset rantına açılması bu temel atma töreni ile başlatılmış olacak.AKP hükümeti, iktidara geldiği 2002 yılından bu yana doğal, tarihi, kültürel yaşam alanlarımızı, kamusal ve toplumsal değerlerimizi rant paylaşımı adına bir bir elden çıkarmakta ve çıkarmaya devam etmektedir. Artık geri dönüşü olmayacak şekilde yok olmakta olan değerlerimizi koruyabilmek için ‘dur’ diyebilmenin zamanı geldi de, geçiyor da! AKP hükümetinin rant alanı olarak değerlendirmeyi planladığı ve bir gecede statüsünü değiştirdiği alanlardan birisi de Yassıada ve Sivriada’dır.Yassıada, günümüzde gerek doğal yapısı gerekse üzerinde yer alan yapıları, kıyı kesimi, deniz florası ile adalar bütünlüğünde korunması gerekli sürdürülebilir bir ekosistem anlayışının gerekli olduğu ve halihazırda yerleşimin olmadığı bir nitelik taşımaktadır. Uzun yıllardan beri herhangi bir fiziki koruma müdahalesinin yapılmadığı ve zaman zaman mülkiyet ve kullanım hakkının el değiştirdiği Yassıada, son olarak Hazine mülkiyetinden çıkarılmış ve Milli Emlak Müdürlüğü’nün 27.04.2011 tarih ve 13071 sayılı yazısı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’ne müze olarak kullanılmak üzere tahsis edilmiştir. Adalar Belediyesi sorumluluğundaki söz konusu alan adaların bütünlüğü gözetilerek planlaması gerekirken, Yassıada da gerek koruma kurulunda gerekse Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca rant tesisi yapma hedefine bir an önce ulaşmak amacıyla koruma ve imar mevzuatına aykırı olarak, yapılan plan değişikliği ve ona bağlı alt ölçekli planın yapım sürecinde Adalar Belediyesi’nin görüş ve beyanlarına başvurulmamıştır. Başbakan Davutoğlu tarafından, 14 Mayıs 2015 tarihinde temeli atılacak inşaatların yapılabilmesi için tahsisin ardından önce İstanbul V Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu (KTVKBK) 28.03.2011 gün ve 3110 sayılı kararı ile “… Tarihi ve I. Derece Doğal Sit Alanı olan Yassıada’nın ayrıca III. Derece Arkeolojik Sit Alanı ilan edilmesine…” karar verilmiş, İstanbul V Numaralı KTVKBK’nın 16.11.2012 gün ve 819 sayılı kararı ile Yassıada’nın tarihi sit statüsü kaldırılmış ve İstanbul I Numaralı Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonu’nun 10.10.2012 tarih ve 01-157 sayılı kararı ile Yassıada’nın “Sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanı” olarak belirlenmesinin uygun olduğuna karar verilmiştir. Plan raporunda da kısmen değinildiği üzere halihazırda Osmanlı ve Bizans dönemine ait I. ve II. Derece tescilli eserlere ilişkin olarak da İstanbul V Numaralı KTVKBK’nın 10.05.2010 gün ve 2506 sayılı kararı ile “… Osmanlı dönemine ait kıyıdaki şato kalıntıları, tepedeki şato kalıntıları, Bizans dönemine ait sarnıç, hücre yapılarının korunması gerekli kültür varlığı olarak tesciline, koruma grubunun I olarak belirlenmesine, spor salonunun ise döneminin tarihi olaylarına sahne olmuş olması sebebiyle tesciline, koruma grubunun II olarak belirlenmesine, tescilli yapıların plana işlenmesine… Yassıada üzerindeki olası kalıntıların ve mevcut eserlerin sağlıklı korunabilmesi amacıyla yapılacak her türlü inşai ve fiziki çalışmalarda kurulumuz görüşü ve izninin alınmasına, gerekli fenni temizlik ve bakım hizmetlerinin acilen yapılması için ilgili kurumlara bildirilmesine, alandaki diğer yapıların kültür varlığı niteliği taşımadığına, binalara kurulumuz görüşü doğrultusunda işlem yapılabileceği…” kararı almıştır. Bu kararın ardından bu sefer yine Anayasa’nın temel ilkelerinden birisi olan yerinden yönetim ilkesine ve katılımcı ve demokratik süreçleri reddeden bir düşüncenin sonucu olarak, Adalar Belediyesi’nin görüşü alınmadan ve Yassıada’nın korunması gereken değerlerini gözetmeyen, üst ölçekli plan olan 1/100.000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı’na (ÇDP) aykırı olarak 1/5000 ve 1/1000 ölçekli Koruma Amaçlı Nâzım ve Uygulama İmar Planı değişiklikleri yapılmıştır. Bu değişiklikle Yassıada’da yüzde 65, Sivriada’da yüzde 45 yapılaşma alanı ile “kültürel + turistik tesis” yapımı gündeme gelmiştir. Halbuki İstanbul’un, tarihi ve arkeolojik sit alanı niteliğinde olan Adalar İlçesinin Yassıada’nın da içinde olduğu dokuz adası, 1976 yılında Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu ve 1979 yılında ise İstanbul 5 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Bölge Kurulu (KTVKBK) tarafından tarihi ve doğal sit alanları olarak tescil edilmiştir. Sonraki yıllarda doğal sit alanı derecesi 1. dereceye yükseltilmiş, tarihi sit ve 3. derece arkeolojik sit alanı olarak ilan edilmiştir. 2006 yılında İstanbul 5 Numaralı KTVKBK bu adaların tarihi sit tescilinin devamını onamış, ayrıca doğal sit derecesini de birinci dereceye yükseltmiştir. Adaları yapılaşmaya açmak, anılan koruma kararlarını aşmak amacıyla ilk önce 10 Ekim 2012 tarihinde 1 Numaralı Tabiat Varlıkları Koruma Bölge Komisyonu, Yassıada’yı “Sürdürülebilir Koruma ve Kontrollü Kullanım Alanı” olarak belirlemiştir. Ardından 18 Nisan 2013 tarihinde 6456 Sayılı “Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” adında bir torba kanun ile Yassıada ile Sivriada’nın imara açılabilmesi için özel hükümler getirildi. Bu hükümlere göre “Kültür ve Turizm Bakanlığı, Yassıada ve Sivriada’da bu kanun kapsamında, 4’üncü maddenin üçüncü fıkrasındaki düzenlemeye tabi olmaksızın, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına veya üst kuruluşlarına doğrudan sözleşme yapma suretiyle kültürel ve turizm amaçlı yatırım ve hizmetler yaptırabilir. Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına veya üst kuruluşları, bu madde kapsamındaki yatırım ve hizmetleri kendileri yapabileceği gibi başka şirketler vasıtasıyla da yapabilirler. Bu şirketlerin daha önce yap-işlet-devret projesi üstlenmiş olması bu madde kapsamında yeni bir proje yüklenilmesine engel değildir. Ayrıca, “Yassıada ve Sivriada’da yapılacak olan planlama, imar ve inşaat uygulamaları ile diğer düzenlemeler 3621 sayılı Kıyı Kanunu hükümlerine ve diğer mevzuatta yer alan kısıtlama ve prosedürlere tabi değildir” ek maddesi eklenmiştir. Bu kanunun ardından Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Yassıada’nın 1/5.000 ve 1/1.000’lik İmar Planlarını hazırladı. Adanın tarihi, doğal ve arkeolojik sit alanı özelliklerini yok sayarak ve askeri yasak lejandını da silerek “turizm ve kültürel tesis” olarak askıya çıkardı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca 08.10.2013 tarihinde koruma amaçlı imar planı bütünselliğine, Marmara Denizi ve Adaların ekolojik florasına, tarihi ve doğal değerlerine aykırı olarak, Yassıada’nın 1/5000 ölçekli Koruma Amaçlı Nâzım İmar Planı Değişikliği ve 1/1000 ölçekli Koruma Amaçlı Uygulama İmar Planı Değişikliği yapılmış ve inşaat yapımının önündeki tüm engeller kaldırılmıştır. TMMOB Mimarlar Odası ve TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi söz konusu bu planların yürütmesinin durdurulmasına, takiben iptaline karar verilmesi talebi ile yargıya başvurmuştur. Demokrasinin ve özgürlüklerin askıya alındığı, yolsuzluğun ve rüşvetin gündemden düşmediği, rant paylaşımı için tüm kamusal alanların seferber edildiği bir ortamda, 7 Haziran 2015 tarihinde yapılacak genel seçimler öncesinde böylesi bir hukuksuzlukla gündeme getirilen planlama garabetinin ürünü “turizm ve kongre merkezi”nin temeli Başbakan Davutoğlu tarafından 14 Mayıs 2015 tarihinde atılmaktadır. Temel atma törenini, AKP hükümetinin hukuksuz kentleşme politikalarından ayrı değerlendirmiyor; kamuoyunu Yassıada ve Sivriada’nın doğal, tarihi, kültürel değerlerini korumaya ve yaşam alanlarına sahip çıkmaya çağırıyoruz.

http://www.mimarist.org/calisma_raporlari/43donem/02_Basin_Aciklamalari.pdf.pdf

Siyasetçi ve mimar Çiğdem Karaaslan Yassıada Proje’sini şu şekilde açıklıyor;

Yassıada içerisinde yapılan demokrasi meydanı, demokrasi müzesi ve kongre merkezi için,

“Bu odak noktasını destekleyen bir de otel olacak adada. Bu otel, kongre otelidir. 500 kişilik uluslararası kongrelerin yapılacağı ortamda hem koşullardan dolayı hem de böyle önemli çaptaki kongre merkezinin mutlaka birlikte kurgulandığı bir otelle işlevlendirilmesi hem mimari açıdan hem de teknik açıdan doğrudur. Dolayısıyla burada bir otel de var. Bu otelde eğlencelerin yapılacağı gibi, tatil oteli olacağı gibi algı var. Sayın Başbakanımız bu anlamda çok önemli bir mesaj verdi hatta Sayın Başbakanımız adada açıklamasını yaparken alkışlanmamasını rica etti. Yani alkışlanmamasını rica edebilecek kadar ince bir düşünce ve zarif bir düşünce, bu adaya verilen önemi, oradaki maneviyatı ve oradaki maneviyata verilen önemi gösteriyor”

diye konuştu.

Yassıada çok büyük tartışmalar arasında şuan tamamen betonlaşmış bir haldedir. Ada sit alanı ilan edilebilir miydi veya başka amaçlarla kullanılabilir miydi?

27 Mayıs 2020 tarihinde Yassıada’nın açılışı yapıldı. Fakat açılışı yapılan Demokrasi ve Özgürlük Adası mı yoksa doğa, hukuk ve tarih katliamının bir simgesi mi?

Korona virüs salgının tüm dünyada meydana getirdiği değişimin tartışıldığı, doğaya, yaşama ve diğer tüm canlılara karşı işlenen tüm suçların etkilerinin en canlı şekilde görüldüğü bu günlerde Yassıada doğal haline bırakılmak yerine tamamen plastik ağaçlarla ve betonla donatıldı.

Bizans ve Osmanlı dönemlerinden kalan büyük tarihi eserlere sahip, arkeolojik olarak çok zengin, manastırlar, zindanlar, limanlar, sarnıçlar, şato görünümlü kalelerin olduğu tarihi ada tamamen dümdüz edildi.

Cumhuriyet tarihimizin en silinemez olaylarından biri olan, 1960 darbesinin izlerini halen taşıyan, Adnan Menderes ve Celal Bayar başta olmak üzere, ülkemizin başbakanından cumhurbaşkanına kadar birçok kişinin yargılandığı ve 3’ünün idamının karar verildiği Yassıada’da o günlere dair hiçbir şey kalmadı, saygı kalmadı…

Bir Zamanlar Fuhuş Yuvası Olmuştu İddiası

2008 yılında Star Haber, Yassıada’ya giderek bir haber yapmıştır. Habere göre İstanbul tarafından adaya korsan seferler düzenlenmekte ve özellikle Rus uyruklu kadınların burada fuhuş yapmaktadır denilmiştir.

Yassıada Son Hali Nasıl?

Yassıada’da ki çalışmaların geçtiğimiz yıl Mayıs ayında sona ermesi ile son hali şekilde;

yassiada projesi vaziyet plani
Hazırlanan projenin havadan görüntüsü
yaasiada projesi son hali
yassiada projesinin son hali
yassiada demokrasi ve ozgurlukler adasi yeni
yassiada demokrasi ve ozgurlukler adasi gece
yassiada demokrasi ve ozgurlukler adasi son hali
yassiada demokrasi ve ozgurlukler adasi otel
yassiada demokrasi ve ozgurlukler adasi manzara
yassiada demokrasi ve ozgurlukler adasi yeni otel avlusu